George Orwell’ın Hayvan Çiftliği Adlı Eserinde “Öteki” ve “Ötekileştirme

George Orwell’ın Hayvan Çiftliği  Adlı Eserinde “Öteki” ve “Ötekileştirme

BİR DEVRİM TRAJEDİSİ ROMANI: HAYVAN ÇİFTLİĞİ George Orwell’ın Türkçe’ye Hayvan Çifliği olarak çevrilen özgün adıyla Animal Farm adlı eseri, gerçek bir sosyalizm eleştirisi niteliği taşımakla birlikte yazarın II. Dünya Savaşı ile ilgili deneyimlerinden yararlanarak kaleme aldığı bir eserdir. Kitap, bir hayvan çiftliğinde geçen hayvanlar arasındaki yaşanmış hikayeleri konu alan ve bu hayvanların insanların yaptığı zulüm karşısında bir baş kaldırıyla bu durumdan kurtulma serüvenini anlatmaktadır. Orwell hikayesini politik bir alegori olarak çerçeveler; her karakter Rus Devrimi’nden bir figürü temsil etmektedir. Yaşlı domuz Major, barışın, eşitliğin ve adaletin hakim olduğu sistemden yana bir karakter olarak Karl Max’ı, çiftliğin asıl insan sahibi Bay Jones, etkisiz Çar II. Nicholas’ı, Napoleon Joseph Stalin’i, “bütün hayvanlar eşittir” felsefesinin destekçisi olan Snowball, Leon Troçki’yi ve Squealer, Vyacheslav Molotov gibi Bolşevik liderliğin kilit üyelerini temsil ederken, diğer hayvanlar ise, Rusya’nın işçi sınıflarını temsil etmektedirler. Çiftliğin liderliğini üstlenen domuzlar, güçlü bir dil hakimiyetine sahip yegane hayvanlardır. Snowball, Animalism felsefesini oluşturan ve yoldaşlarını hitabet gücüyle ikna eden güzel bir konuşmacıdır. Squealer, kontrolü sağlamak için yalan söyleme ve hikayeleri döndürme konusunda ustadır. Örneğin, diğer hayvanlar Boxer’ın acımasız kaderine üzüldüklerinde, Squealer öfkelerini yatıştırmak ve konuyu karıştırmak için çabucak bir kurgu oluşturmaktadır. Napoleon ise Snowball kadar akıllı olmasa da, kendi görüşünü empoze etme becerisine sahiptir. Hayvan Çiftliği karakterleri, farklı zeka seviyelerine sahip oldukları için, güç ve komuta fikrine çeşitli tepkiler verir. Dilin kullanımı ve okuma yeteneği hayvanların lideri takip etme isteğinde büyük rol oynamaktadır. Zekanın farklı bileşenleri, bir hayvanın diğer karakterleri kontrol ve gücüne verdiği yanıtı büyük ölçüde etkilemektedir. Napoleon, Snowball ve Squealer, Old Major’ın hayvanların özgürlük ve eşitlik hakkına sahip oldukları fikrini, Animalism adını verdikleri bir düşünce sistemine dönüştürürler. Hayvancılığın temel inançları, büyük ahırın duvarına boyanmış Yedi Emir’de ifade edilmektedir. Bununla birlikte, domuzlar git gide daha fazla güç elde ettikçe, Animalism tek bir ilkeye indirgeninceye kadar ahırda boyanmış emirleri değiştirirler ki bu, Old Major’ın desteklediği Animalism İdeolojisi olarak benimsenen “bütün hayvanlar eşittir” görüşünün neredeyse tam tersidir: Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir (Orwell, 2018,147). Kitabın sonunda, diğer hayvanların, domuzların çiftlik sahibi insanlar kadar zalim ve baskıcı hale gelmelerini farkedişlerini betimlemektedir. Orwell kitabın sonuyla, ona sahip olan ve onu haklı çıkarmak için kullanılan ideoloji ne olursa olsun, politik gücün her zaman aynı olduğu argümanını ortaya koymakta ve iktidarın yozlaştırıcı doğasının tüm siyasi sistemleri başarısızlığa mahkum ettiğini öne sürmektedir. Çiftlik hayvanlarının insanlara başkaldırmalarındaki temel amacı kendilerinin yönetime geçerek insanlardan kaynaklanan zulumden kurtulmaları, bu sayede adil, eşit ve daha iyi koşullarda yaşama isteğidir. (Çiftçi,2013,15). Politik ve anti-ütopik bir roman niteliği taşıyan Hayvan Çiftliği’nde sömürgeci insan efendilerini deviren ve kendi başlarına eşitlikçi bir toplum kurma isteği ile yola çıkan hayvanların zeki ve gücü seven liderleri olan eski insan efendilerinden daha baskıcı ve adil olmayan bir diktatörlük oluşturdukları gözlemlenmektedir. Orwell, bu roman ile başlangıçta daha özgür ve eşit bir yaşam felsefesiyle yola çıkan hayvanlar arasındaki bir grubun amacından sapmasıyla, eşitlikçi ve adil bir ideolojik felsefe güden yönetim sistemlerinin nasıl olması gerektiğini okura sorgulatmaktadır.

GEORGE ORWELL’İN HAYVAN ÇİFTLİĞİ ADLI ESERİNDE “ÖTEKİ” ve “ÖTEKİLEŞTİRME”

İmge incelemesine geçmeden önce söz konusu araştırma bağlamında adı geçen “hegemonya” kavramına değinmek yerinde olacaktır. Hegemonya, hem yönetici bir sınıf olarak proletaryanın hem de yönetimin uygulanmasına ilişkindir. Bu egemen sınıfın, karşıt gruplar üzerinde zorunlu olarak uygulayacağı zorlama demektir. Fakat bu proletarya ile işbirliği yapmaya hazır olan ve bu tutumuna etkinlik kazandırılması söz konusu olan müttefiklerinin fikir ve kültür alanında yönetilmesi de demektir. Hegemonya yönetimin olumlu yönünü de geliştirir (Gramsci, 1997, 28). Başka bir ifadeyle, hegemonya kavramı, Weber açısından ise, “doğal üstünlük miti” ya da “bir statü düzeninin meşrulaştırılması” olarak görülür. Hegemonya, gerçekte, “rıza” nın ihmal edilmesi demektir (Aytaç,2004,119) Daha önce de söz ettiğimiz gibi George Orwell’in Hayvan Çiftliği, devrim ve yönetim ideolojisi hakkında politik bir alegori olmasının yanı sıra Batı’da Rus Devrimi’nin tarihine yönelik realist eleştiri türünün en ünlülerindendir. Roman, çiftlik sahibini deviren bir grup hayvanın hikayesi aracılığıyla totaliter egemenlik, ideallerin yozlaşması ve dilin gücü temalarını ötekileştirme aracılığıyla araştırmakta ve insanları kontrol etmek için dilin nasıl kullanılabileceğini göstermektedir.

Romanda, hayvanların emeklerinin sömürülmesi, alt sosyal sınıf ile kapitalist sınıf arasındaki kaçınılmaz ilişkiyi doğrular niteliktedir. Nietzsche tarafından Efendi-Köle Ahlakı olarak kavramlaştırılan bu ilişki, Hegel’de Efendi-Köle Diyalektiği ile açıklanır (Bozkurt-vd, 2018,322). Bu ilişki, romandaki ast-üst diyalektiği çerçevesinde, çalışmamızın da esas konusunu oluşturan hegemonya bağlamında gelişen “öteki” nin varlığını doğurmaktadır. Hedef kişi ve grupların toplumun gözünde ‘haksız’, ‘meşruiyet dışı’ veya ‘eksik’ hale gelmesi/ getirilmesine vurgu yapan ötekileştirme süreci; kabul gören normatif sınırların dışında kalan grup veya kişilerin olumsuz kategorilerle işaretlenmesini ifade etmektedir (Polat-Kaya,2017,41). Romanda, başta efendi konumundaki çiftlik sahibi insanların, hayvanlara karşı gösterdikleri baskıcı tavır, sonrasında yönetimi devralan çiftliğin yeni lideri konumundaki domuzların diğer hayvanlara uyguladıkları daha otoriter ve adil olmayan tutum, bir ötekileştirme eyleminin ürünü olarak görülebilmektedir. Bu eylem, bireylerin ait oldukları grupların ortak çıkarlarını korumak için kendilerine veya gruplarına karşı daha fazla anlayış ve hoşgörü, diğer gruplara karşı daha azını gösterme eğiliminde olmalarıyla açıklanabilmektedir.

Ötekileştirme süreci farklı olanı anlamak, onlarla empati kurabilmek ve uyumlu bir sosyal yaşam kurabilmenin önündeki en büyük engellerden birisidir (Sağlam-Yaşar,2017,135). Ötekileştirme kavramının özümsenmesi aşamasında, “dışlama” veya diğer bir deyişle “yabancılama” olarak da bilinen kavramlarla ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda şu sonuca ulaşmak mümkündür; başka grupları dışlamak, kendi grubunu ise yüceltmek farklı motivasyonlar sağlamaktadır. Her dışlama, grup içi sosyal bağı da pekiştirmekte; dışlananların, kötü veya ‘riskli’ olduğuna inanmak grup içinde güvenlik duygusuna hizmet etmektedir (Arar-Bilgin,2010,5). Romanda iki karşıt diyalektik bağlamda araştırdığımız öteki kavramının, hayatın tüm alanlarında olduğu gibi birey veya grupların bilinçaltlarındaki bastırılmış dürtülerin izdüşümü olarak yer ettiğini hatırlatmakta fayda vardır.

Nitekim Freud, bu konu hakkında şunları söyler; insanın kendi kendisine bile itiraftan kaçındığı, kendi kendisinden saklayıp gizlemeye baktığı, dolayısıyla tüm karşıkoyumlara rağmen kendilerini açığa vurur gibi olduğu vakit yan yoldan geriye çevirdiği ve kafasından kovup uzaklaştıramadığı bir takım şeyler var (Freud,1994,14). Alıntıdan hareketle, çalışmamızda hegemonya bağlamında ele aldığımız öteki ve ötekileştirilen birey ve grupları incelerken, Freud’un psikanalitik kuramı, bize bu düşüncenin aslında bilişsel bir güdünün imgelerle dışavurumu olduğunu hatırlatmaktadır. Özkan, bu bilişsel dışavuruma dair roman hakkında şu ifadeye yer vermiştir: Bu roman George Orwell’in bir yönetim biçimi hayalinin nasıl diktatörlüğe dönüştüğünü hayvanlar üzerinden anlatmasıdır. (Özkan,2018,1435). Yine benzer bir ifadeyle, Orwell’in hakikat ve ahlak özlemi, onu, hakikati sistematik olarak çarpıtarak ve tarihi kendi amaçlarına uyacak şekilde sürekli yeniden yazarak iktidarını sürdüren hükümete karşı gizlice isyan etmeye yönlendirmektedir (https://www.britannica.com, 14.10.2020). Romanda asıl üstünde durulması gereken, totaliter rejim ve hiyerarşik düzenin alt basamağında öteki veya ötekileştirilen iken, kurdukları düzen içerisinde lider konumuna eriştiklerinde artık ötekileştiren olarak var olan domuzların işlevidir. Başta eşitlik ile başlayan mücadele sonucunda kazanılan veya kazanıldığı zannedilen o zafer günleri, mevcut otoriter rejimin yöneticisi konumunda olan Snowball’un çiftlikten gitmesi ve iktidar olgusunun devreye girmesiyle her şeyin değişmeye başlandığı, artık eşitlikçi bir yapıdan bahsedilemediği günlere bırakmıştır yerini. Aslında herhes kendi gücü ve yeteneğine göre iyi çalışıyordu. Hiç kimse çalıp çırpmıyor hiç kimse kendine ayrılan tayın konusunda homurdanıp söylenmiyordu; bir zamanlar çiftlikteki hayatın olağan özelliklerinden sayılan kavgalar, ısırmalar, kıskançlıklar neredeyse tümüyle ortadan kalkmıştı (Orwell, 2018,69). Burada hayvanlar kurallarını ortak olarak koyduklarından bir uzlaşmaya varıldığından her şeyin yolunda gitmekte olduğundan bahsedilmektedir. Napoleon arkasında köpekleri ile bir zamanlar Koca Reis’in konuşma yaptığı yükseltiye çıktı ve artık Pazar sabahları toplantılarına son verileceğini açıkladı […] Hayvanlar pazar sabahları gene bayrağı selamlamak, İngiltere’nin Hayvanları şarkısını söylemek ve haftalık buyrukları almak için toplanacaklar, ama tartışmalara asla izin verilmeyecekti (Orwell,2018,72). İktidarı elinde bulunduran grubun üyeleri artık diğer hayvanları denetim altına almaya başlamış ve bu süreç en nihayetinde eşitlik ilkesinin ihlaliyle sona ermiştir. Sonunda çiftlikte yönetime karşı bir tutumla çeşitli söylentiler dolaşmaya başlamıştır. Sonuç olarak başlangıçta eşitlik ve özgürlük temelinde gerçekleşen hareketin güç istenci bağlamında iktidar arzusu ile yolundan sapmasına verilen anlamlı bir eserdir […] İktidar istenci güç istenci ve tahakküm kurabilme, denetleme, yönlendirme gibi birçok unsuru kapsamaktadır (Özkan,2018,1437). Yönetimin güç kullanma biçimlerini göz önüne aldığımızda, çeşitli özgürlük, adalet ve eşitlik vaatleri ile sözde uygulanan demokratik seçimler yoluyla güç kazanan birey veya grupların vaad edilen ile bunlara yönelik uygulamaların gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği konusunda bir takım çelişkiler görmek mümkündür. Bu da bize gösterir ki; romanda da gözlemlenebildiği üzere iktidarı elen alan yöneticiler, hiyerarşik açıdan vardıkları tepe noktasının ardından, kendilerinden daha güçsüz ve daha alt kademede gördüklerini ötekileştirmekte, onların istek ve ihtiyaçlarını göz ardı etmektedirler. Hayvanlar arasındaki yönetsel ilişkiler, konulan kurallar ve bu kuralların zamanla yönetici hayvanlar olan domuzların lehine değişmesi, yönetsel süreçte yöneticinin kim olduğunun çok ta önemli olmadığını, her yöneticinin diktatör ve otoriter eğilim taşıdığını, ne kadar demokratik duygular taşısa bile yönetim sürecinde bu kişilerin otoriter eğilim sergileyen bir karaktere zamanla dönüşecekleri hiciv kullanılarak çiftlikte yaşayan hayvanlar üzerinden anlatılmaya çalışılmıştır (Çiftçi, 2013,15). Bu durumda, önceki ve sonraki kuralları karşılaştırarak, çiftlikte eşitliği ve adaleti vaadeden domuzlar tarafından konulan 7 Emir olarak adlandırılan hayvan koruma kurallarının daha sonra nasıl otoriter kurallara dönüştüğünü anlamak mümkündür. 7 Emir: İki ayaküstünde yürüyen herkesi düşman bileceksin. Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dost bileceksin. Hiçbir hayvan giysi giymeyecek. Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak. Hiçbir hayvan içki içmeyecek. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek

Bütün hayvanlar eşittir (Orwell,2018,33). Fakat zamanla yönetimi devralan domuzların, yönetimde daha güçlü ve daha tatmin edici bir konum edinebilmek için bu kuralları değiştirdiği görülmektedir:

Sonraki kurallar: Dört ayak iyidir, iki ayak daha iyidir. Hiçbir hayvan sebepsiz yere öldürülemez. Hiçbir hayvan çarşaflı yataklarda uyuyamaz. Bütün hayvanlar eşittir, bazıları daha eşittir (Orwell,2018,147).

Bu kural değişiklikleri, aslında insanların hayvanlar üzerinde gerçekleştirdiği baskıcı rejim adı altında “ötekileştirme” nin, artık yönetimdeki domuzlar üzerinden kendi türleri olan hayvanlara doğru nasıl evrildiğini göstermektedir. Hayvan Çiftliği’nde hayvanlar, kendi koydukları kanunları kendileri yorumluyorlar. Hatta bir süre sonra başta kendilerinin koymuş oldukları Yedi Emir’i de farklı yorumlamaya, daha doğrusu kendi çıkarları doğrultusunda yorumlamaya, en sonunda ise artık Yedi Emir’i kendi istedikleri gibi değiştirmeye başlıyorlar. (Akgül,2015,53). Romanın son bölümünde domuzlar ile iş birliği içinde olan insanların bir arada oturdukları sırada aralarındaki diyalogta geçen bir ifade, hegemonya bağlamında gelişip, diğerlerini ötekileştirme ile sonuçlanan diyalektik ilişkileri özetler niteliktedir: Sizler aşağı kesimden hayvanlarınızla uğraşmak zorundasınız, bizler de bizim aşağı sınıftan insanlarımızla uğraşmak zorundayız (Orwell, 2018,148). Dikkat edilmesi gereken diğer bir önemli nokta ise, romanın çiftlik hayvanlarının yeni liderleri domuzlarla eski liderleri insanların aynı dili kullanması ve mimiklerinin, davranışlarının, düşüncelerinin ve karakterlerinin birbirine benzediğini görerek son bulması, Hayvan Çiftliği’nde geçen iktidar değişim sürecinin aslında eski yönetimin sadece şekil değiştiren başka bir versiyonu olduğunu gözler önüne sermektedir. Mücadele ruhunu yansıtan “Bütün hayvanlar eşittir.” sloganı zafer sonrası “Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir.” şeklinde değişirken romanda yaratılan ütopya da distopyaya dönüşür (Bozkurt-vd,2018,322). Orwell, hiyerarşik düzene karşı eleştiri niteliği taşıyan Hayvan Çiftliği romanının ortaya çıkmasına olanak veren şu düşünceye ulaşır: Eğer hayvanlar güçlerinin bilincinde olsaydı, bizler asla onları yönetemezdik. İnsanlar hayvanları, tıpkı zenginlerin proleteryayı sömürdüğü gibi sömürmekte (Orwell,2018,150). İşçi sınıfının uğradığı bariz haksızlıkların farkına varan Orwell, bu düşüncesini, onların da adaletsizliğin simgesel bir kurbanı olmasıyla ilişkilendirmiştir. Birey veya gruplar tarafından, sosyal toplumsal, kültürel, fiziksel vb. gibi kişiye kişiye göre değişen norm ve ölçütler bağlamında “farklı” olarak addedilip, bu romandaki karşılığıyla iktidar kaygısının neden olduğu lider ve grubunun kendilerinden olmayanları “ötekileştirme” çabasını güç istenci kavramı ile bağdaştırarak açıklamak mümkündür. Nietzche’nin ortaya attığı güç istenci kavramına göre, güç istenci öğretisi ve bu öğretinin ortaya koyduğu güç mücadelesi, karşımıza kaotik, sürekli değişimin yaşandığı bir evren çıkarmaktadır. Bu değişimin temel dinamiği güç mücadelesidir. Bu güç mücadelesi ise, güç odaklarının bu evrene ilişkin kendi perspektiflerinden oluşturdukları yorum üzerinden gerçekleşmektedir (Soysal,2008,125). Yaşayan her canlının doğasında salt bir güç istenci olduğuna dikkat çeken ve yaşamın en temel gereği olarak nitelendirilen bu kavramla alakalı Nietzsche şu ifadeye yer vermiştir: “Nerede bir canlı gördümse, orada kudret iradesi gördüm. Uşağın iradesinde bile efendi olma iradesi gördüm. Tek hazdır bu canlının vazgeçmek istemeyeceği (Nietzsche, 2004,95). Buradan hareketle ve romandaki ast-üst/efendi-köle diyalektiğiyle ilintili olarak, bu olguların beraber varolduğu toplum veya gruplar arasındaki iktidar mücadelesi ve güç istemi, adaletsizlik ve eşitsizliğin en temel nedenlerinden birini oluşturmaktadır. Hayvan Çiftliği romanında da yönetimin yeni sahibi domuzlar ile çiftliğin diğer sakinleri olan hayvanlar arasındaki eşitsizlik gözle görülür derecede belirginleşmiştir. Napoleon’un emir ve isteklerini, çiftlikteki öteki olarak görülen diğer hayvanlara iletme gereği dahi duymadan kararlarını yalnız alması ve üstün grup olarak nitelendirilen domuzların sahip olduğu ayrıcalıklar, güç istencinin birey ve gruplar arasındaki ilişkiyi nasıl zedelediğini ortaya koymaktadır. Romanda insanların ezici otoriterliğine ve acımasız yaptırımlarına karşı nefret duygusu besleyen tüm çiflik hayvanları, efendi-köle diyalektiğindeki köle ile eş konumda iken öz bilincini gerçekleştirme konusunda efendi insana ihtiyaç duyan ve böylece insanların iktidarlığına son verdikten sonra mevcudiyetlerinin onaylanması için yönetimin yeni sahipleri olan domuzlar için Orwell şu ifadelere yer vermiştir: Yıllar geçtikçe domuzlar gitgide insanlara benzemeye başlarlar. Dik yürürler, kamçı taşırlar ve de elbise giyerler. Ve sonunda Animalizm öğretisinin tek bir ilkesi kalır: Bütün hayvanlar eşittir fakat bazı hayvanlar ötekilerden daha fazla eşittir (Orwell, 2018, 158). Napoleon’un, Hayvan Çiftliği (Animal Farm)’ nin adını, daha uygun düşeceğini düşünerek Beylik Çiftliği (Manor Farm) olarak değiştirmesi de adeta bunu kanıtlar niteliktedir.

SONUÇ Çalışmada amaçlandığı üzere efendi-köle diyalektiğindeki efendi konumundaki çiftlik sahibi insanlar tarafından “ötekileştirilen” köle konumundaki hayvanların, zamanla oluşturdukları düzen ve hiyerarşi, sosyolojik araştırma metoduyla incelenmiştir. Orwell’in 1945 yılında yayınlanan ve Rus Devrimi ile ardından gelen bürokratikleşmeyi anlatan roman, Sanayi Devrimi sonrasında değişen üretim şeklinin toplumdaki sınıfsal ayrımları, dolayısıyla “ötekileştirilen” lerin de değiştiği bir düzeni yansıtmaktadır.Romanda yönetime başkaldıran hayvanlardan bir kısmının içindeki kölelik hafızası öylesine baskındır ki başkaldırıdan sonra kendilerine bir efendi benliği kurgulayamazlar. Domuzların insanların yerini alıp diğer hayvanlara eziyet etmesiyle çiftlikteki yozlaşma baş göstermeye başlamıştır. Sahipleri tarafından “öteki” gözüyle bakılıp hafife alınan çiftlik hayvanları, isyandan sonra “öteki” değil, artık “öteki gözüyle bakan” efendi konumuna erişmişlerdir. Hayvan Çiftliği’nde adı geçen iki tür hayvan (domuzlar ve diğerleri) kendisini inşa ederken farklı imgelemeler kullanmışlardır. Domuzlar kendilerini var ederken; efendiyi kendi bilincinde inkar eder ancak efendiye itaat etmeye ya da efendi gibi davranmaya devam ederek efendiliği zamansal olarak ileriye taşır. Başka bir deyişle köle olduğu zaman kendini bir efendi olarak modellemektedir. Tecrübe ettiği efendinin bilincini arzu ederek ve ona benzeyerek “öteki” bilincini yıkmaya çalışarak kendi bilincini yeniden inşa etmektedir. Diğer grup hayvanlar ise kendilerini, içinde taşıdıkları muhtemel “öteki” bilinci ile var ederler. Roman boyunca, güç birikimi dilden ve söylemin kullanılmasından kaynaklanmaktadır diğer bir deyişle dil ve kelimelerin otoritesi sayesinde, Bay Jones’un iktidarlıktan alıkonulması ve Napoleon’un diktatörlüğünün demokratik olmayan yükselişi mümkün olur. Köleliğin -görünüşe göre- günümüz tarihinden silinmiş olmasına karşın imgesel olarak mevcudiyetini devam ettirdiği söylenebilir. Kadın/erkek, işçi/işveren, yöneten/yönetilen, insan/hayvan arasında güce dayalı kurulan ilişkilerin temelinde birinin diğerini “ötekileştirme” sinden kaynaklanan kölelik-efendilik ikililiği bulunmaktadır. İş olgusu nedeniyle insanlar arasındaki kurulan ilişkilerin aynı zamanda çelişkiler üretmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Dolayısıyla bu hegemonya ideolojisi altında ortaya çıkan ilişki, “öteki” nin varlığını doğurmaktadır. Başka bir ifadeyle, “öteki” ile “ötekiyi var eden” bu güç temelindeki ast ve üst arasındaki ilişki, efendi/köle diyalektiği ile yorumlanan ve eşit olmayan güç sahipleri arasındaki ilişkinin bir türüdür. Güç sahipleri ile onlara denk olmadığı düşünüldüğünden “ötekileştirilen” ler arasındaki böylesine bir ilişkiyi ironik tarzdaki anlatımıyla öyküleyen bir roman olarak Hayvan Çiftliği, bu çalışmanın odak noktasını oluşturmuştur.

KAYNAKÇA Akarsu, B. (2004). Felsefe terimleri sözlüğü. Ankara: İnkılap Yayınları. Akgül, D. vd. (2015).

Akgül, D. vd. (2015). Hayvan çiftliği adlı eser üzerine konuşmalar, Yayımlanmış hukuk röportajı, Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Kırıkkale.

ENCYCLOPEDİA BRİTANNİCA. Animal farm and nineteen eighty-four. https://www.britannica.com/biography/George-Orwell/Animal-Farm-and-Nineteen-Eighty-four adresinden erişildi. (ET: 14.10. 2020)

Bozkurt, K. Günay, A. ve Çelik, R. (2018). Hayvan çiftliği romanındaki ast üst ilişkilerinin efendi köle diyalektiği bağlamında incelenmesi. International Journal of Economic and Administrative Studies, 17. UİK Özel Sayısı, 319-332. Çiftçi, G. (2013).

Animal farm (hayvan çiftliği). Journal of International Management, Educational and Economics Perspectives Dergisi, 1/2, 15-16.